Günlük hayatta kullanılan dini ifadeler nelerdir?

Dua tesettür başörtüsü

Günlük hayatta kullanılan dini ifadeler nelerdir?

Dinî ifade ne demektir?

Yüce Allah (c.c.) (“Celle celâlühû” ifadesinin kısaltılmış biçimi olup “Şanı yüce” anlamında, Allah’a saygı ve tazim için söylenir.), biz insanlara pek çok güzel özellik ve nimet vermiştir. Bunlardan biri de konuşmaktır. Bizler; duygularımızı, düşüncelerimizi, bilgilerimizi ve hayallerimizi başkalarına konuşarak aktarırız. Rabb’imizin (c.c.) verdiği konuşma nimeti sayesinde çevremizdeki insanlarla iletişim kurarız. İnsanlarla konuşup tanışır, dostluk ve arkadaşlıklarımızı geliştiririz. Onlara isteklerimizi konuşarak iletiriz. Günlük hayatta çevremizdeki insanların konuşurken pek çok ifade kullandıklarına şahit oluruz. Bu ifadelerden önemli bir bölümü, dinimizin etkisiyle dilimize geçen kavram ve kelimelerdir. Bunlar, dinî ifadelerdir. “Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm, Bismillâhirrahmânirrahîm, elhamdülillah, Allah’a şükür, melek, cennet, sevap, günah, haram, helal, dua, ezan, namaz, kurban vb.” ifadeler günlük hayatta sık kullanılan dinî kavramlardan bazılarıdır.

Günlük hayatta çevrenizdeki insanlar hangi dinî ifadeleri kullanmaktadır?

Allah

Allah (c.c.); bizi, ailemizi, sevdiklerimizi, canlı ve cansız bütün varlıkları yaratan yüce varlıktır. Kâinat, gezegenler, yıldızlar, Güneş, Ay, Dünya’mız; dağlar, denizler, bitkiler, hayvanlar hep Allah’ın (c.c.) yaratması ile meydana gelmiştir. Allah (c.c.), bizleri çok sever. O, bizi en güzel şekilde, akıllı ve üstün bir varlık olarak yaratmıştır. Hayatımızı sürdürebilmemiz için gerekli olan şeyleri de var etmiştir. Havayı, suyu, çeşit çeşit yiyecek ve içecekleri, irili ufaklı hayvanları yaratmış ve bizim hizmetimize vermiştir. Allah’ın (c.c.) yarattığı nimetler olmasa hayatımızı devam ettiremezdik. Bütün bu sebeplerle bizler Allah’ı (c.c.) çok severiz.

Yüce Allah’ın (c.c.) güzel isimleri ve sıfatları vardır. Allah’ın (c.c.) güzel isimlerine, esmâ-i hüsnâ denir. Allah birdir. Onun eşi, benzeri, dengi ve ortağı yoktur. O, kâinatın yegâne yaratıcısıdır. Allah’ın (c.c.) gücü sonsuzdur. O, dilediği şeyi, dilediği şekil ve zamanda yaratabilir. Allah (c.c.), bütün eksikliklerden uzak olan, mükemmel bir varlıktır. Onun üstün sıfatları vardır. Örneğin, Yüce Allah’ın (c.c) varlığı kendindendir. O, yarattığı hiçbir varlığa benzemez.

Arapça, Allah yazılı levhalar, evlerimizde ve iş yerlerinde bulunur.

“De ki: O Allah birdir. Allah sameddir. O, doğurmamış ve doğmamıştır. Onun hiçbir dengi yoktur.” (İhlâs suresi, 1-4. ayetler.)
Yukarıdaki ayetlerde Allah’ın (c.c.) hangi özelliklerinden söz edilmektedir?

Peygamber

Peygamber, sözlükte haberci, elçi gibi anlamlara gelir. Dinî bir terim olarak ise Allah’ın (c.c.) bildirdiği emir ve yasakları, inanç ve ibadet esaslarını, ahlak ilkelerini insanlara iletmekle görevli olan seçilmiş elçi demektir. Allah (c.c.), insanlar arasından üstün vasıflı bazı kişileri peygamber olarak seçmiştir. Peygamberler, Allah’ın (c.c.) emir ve yasaklarını insanlara iletmişlerdir. Onlara dünyada ve ahirette mutlu olmanın yollarını göstermişlerdir. Allah’a (c.c.) niçin ve nasıl kulluk edilmesi gerektiğini öğretmişlerdir. Güzel ahlakları ve yaşayışlarıyla da insanlara örnek olmuşlardır.

Allah (c.c.), emir ve yasaklarını insanlara iletmek, kullarına doğru yolu göstermek için tarih boyunca birçok peygamber göndermiştir. İlk insan Hz. Âdem (a.s.), aynı zamanda Allah’ın (c.c.) peygamber olarak görevlendirdiği ilk kişidir. Son peygamber ise Hz. Muhammed’dir (s.a.v.). Kur’an-ı Kerim’de, her topluma peygamber gönderildiği şu ayetle açıklanmaktadır: “Biz seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. Her millet için mutlaka bir uyarıcı (peygamber) bulunmuştur.” (Fâtır suresi, 24. ayet.) Peygamberler, insanları iyiye ve güzele yöneltmek, kötülüklerden sakındırmak için çalışmışlardır. İyilik yapanların Allah (c.c.) tarafından ödüllendirileceğini müjdelemişlerdir. Kötülük yapan ve başkalarına zarar veren kişilerin de cezalandırılacağını haber vermişlerdir.

Son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.), bütün insanlığa gönderilmiş evrensel bir peygamberdir.

Sınıfınızda ya da çevrenizde peygamberlerin ismini taşıyan tanıdıklarınız, akrabalarınız var mı?

Eûzü Besmele

“Besmele çekmek” ne demektir? İşlerimize neden besmele çekerek başlamalıyız?

İşlerimize başlarken “Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.” deriz. Bu ifade, “Kovulmuş şeytanın şerrinden, kötülüğünden Allah’a sığınırım. Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla başlarım.” demektir. “Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.” ifadesini söylemeye eûzü besmele çekmek denir.

Bazen işlerimize başlarken sadece “Bismillâhirrahmânirrahîm.” deriz. Bu ifade, “Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla başlarım.” manasına gelir. Bazen bu ifadenin yerine kısaca “Bismillah.” da deriz. Bu ifade, “Allah’ın adıyla başlarım.” demektir. “Bismillah.” ya da “Bismillâhirrahmânirrahîm.” sözünü söylemeye besmele çekmek denir.

Rahmân ve Rahîm, Rabb’imizin (c.c.) esmâ-i hüsnâsındandır. Esmâ-i hüsnâ, Allah’ın en güzel isimleri demektir. Rahmân; dünyadayken inanan inanmayan ayrımı yapmaksızın bütün canlılara ve kullarına merhamet eden, anlamına gelir. Rahîm ise ahirette sadece müminlere merhametle muamele edecek olan, demektir.

Bizler, işlerimize besmele çekerek başlamaya önem veririz. Hayırlı olan, dinimizin yasaklamadığı her işe besmele çekerek başlarız. Besmele çekmekle Allah’ın (c.c.) adını anmış oluruz. Rabb’imizi (c.c.) hatırladığımızı ifade ederiz. Bismillah ifadesini söyleyerek gücü her şeye yeten Yüce Allah’a (c.c.) sığınır, ondan yardım dileriz. Cenab-ı Allah’ın (c.c.) bize verdiği nimetleri hatırladığımızı belirtiriz. Rabb’imize (c.c.) şükrümüzü, minnet duygumuzu dile getirmiş oluruz. Dolayısıyla besmele çekmek pek çok güzel anlamı da içermektedir.

Kur’an-ı Kerim’in pek çok ayetinde Allah’ı (c.c.) anmamız gerektiği belirtilmektedir. Örneğin, bir ayette, “Ey inananlar! Allah’ı çokça zikredin…” (Ahzâb suresi, 41. ayet.) buyrulmaktadır. Başka bir ayette de “Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam Rabb’ini an. Gafillerden olma.” (A’râf suresi, 205. ayet.) buyrularak her zaman Rabb’imizin (c.c.) adını anmamız gerektiği ifade edilmektedir.

Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) besmeleye çok önem vermiştir. İşlerine her zaman besmele çekerek, Allah’ın (c.c.) adını anarak başlamıştır. Yemeğe başlarken, su içerken, bineğine binerken, abdest almaya başlarken, Kur’an okurken, yatarken, kalkarken kısaca işlerine başlarken her zaman besmele çekmiş, Cenab-ı Allah’ın (c.c.) adını anmıştır. Ashabına ve bizlere de böyle yapmayı tavsiye etmiştir.

Peygamber Efendimizin (s.a.v.) hayatında besmelinin önemiyle ilgili pek çok örnek vardır. Peygamber Efendimizin (s.a.v.) yanında yetişen çocuk sahabilerden biri olan Ömer b. Ebu Seleme (r.a.)  (“Radıyallâhü anhü.” ifadesinin kısaltılmış biçimidir. “Allah ondan razı olsun.” manasına gelen bir dua
ifadesidir.) anlatıyor: “Ben, Resulullah’ın (s.a.v.) gözetiminde yetişen bir çocuktum. Yemek yerken elim yemek tabağının her yanına giderdi. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) bana şöyle buyurdu: Oğlum, besmele çek! Sağ elinle ve her zaman önünden ye!” (Buhârî, Et’ime, 2, 3.)

“Allah’ın adı anılmadan (besmele çekilmeden) başlanan her iş veya söz bereketsizdir, eksiktir.” (Ebu Davud, Edeb, 18; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, C 2, s. 259.)
“Gerçek şu ki şeytan, Allah’ın adı anılmayan (besmele çekilmeyen) yemeği kendine helal sayar.” (Ebu Davud, Et’ime,15.)

Bir gün sahabiler Sevgili Peygamberimize (s.a.v.), “Ey Allah’ın Resulü! Biz yemek yiyoruz fakat doymuyoruz.” dediler. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) onlara, “Yemeği toplu hâlde yiyiniz ve besmele çekiniz. (Böyle yaptığınız takdirde) Allah o yemeğe bereket verir (karnınız doyar).” (İbn-i Mâce, Et’ime, 17.) buyurdu. Bu olay, yemek yerken besmele çekmenin önemini açıklamaktadır.

Bizler, işlerimize başlarken besmele çekmeye önem verelim. Hayırlı olan her işimize Rabb’imizin (c.c.) adını anarak yani besmele çekerek başlayalım. Örneğin, sabahleyin yataktan besmeleyle kalkalım. Yemek yerken, su içerken, arabaya binerken, abdest alırken, namaz kılarken, Kur’an okurken, eve girerken, ders çalışmaya başlarken, kitabımızı ve defterimizi açarken “Bismillâhirrahmânirrahîm.” diyelim. Böyle yaparsak Rabb’imizin (c.c.) adını zikrettiğimiz için sevap kazanırız. Ayrıca yapacağımız işlerde Allah (c.c.) bize yardım eder. Bizleri, karşılaşabileceğimiz olumsuzluklardan korur.

Selamlaşma

Siz, çevrenizdeki insanlarla selamlaşmak için hangi ifadeleri kullanıyorsunuz?

Selamlaşma, iki insanın birbirine iyi dileklerini iletmeleri olarak tanımlanabilir. Selamlaşma, insanlar arasındaki iletişimin temelidir. Biriyle karşılaşıldığında, karşılaşılan kişiyle konuşmadan önce ona selam vermek temel bir nezaket ve görgü kuralıdır. Bundan dolayı atalarımız, “Önce selam, sonra kelam (konuşmak).” demişlerdir.

İnsanlar arasındaki iletişim selamla başlar. Birbiriyle karşılaşan iki insan önce selamlaşır; sonra da konuşur ve tanışır. Selamla başlayan bu iletişim, kişiler arasında dostluk ve kardeşlik ilişkisine kadar uzanacak bir yol olur. Okulda, çarşıda, pazarda, camide selamlaşma ile başlayan insan ilişkileri, zamanla gelişerek dostluğa ve kardeşliğe dönüşür. Selamlaşma; sevginin, dostluğun, arkadaşlığın, kardeşliğin ilk adımıdır.

Selamlaşmak, Müslüman’ın Müslüman haklarından biridir. Bu nedenle bizler, Müslümanlar olarak birbirimizle selamlaşmaya önem vermeliyiz. Selamı yaygınlaştırmak, aynı zamanda barışın ve kardeşliğin de yaygınlaşmasına katkıda bulunmak anlamına gelir.

Yüce dinimiz İslamiyet, bizden selamlaşmaya önem vermemizi istemektedir. Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: “…Evlere girdiğiniz zaman birbirinize, Allah katından mübarek ve hoş bir esenlik dileği olarak selam verin. İşte Allah, düşünesiniz diye ayetleri size böyle açıklar.” (Nûr suresi, 61. ayet.) Selamlaşmak, insanların birbirine karşı iyi duygu ve düşünceler beslediğini gösterir. Bu sebeple biri bize selam verdiğinde biz de ona en güzel şekilde karşılık vermeliyiz. Rabb’imiz (c.c.), “Bir selam ile selamlandığınız zaman siz de ondan daha güzeli ile selamlayın yahut aynı ile karşılık verin…” (Nisâ suresi, 86. ayet.) buyurarak bizden böyle yapmamızı istemektedir.

İnsanlarla selamlaşmak aynı zamanda onlar için dua etmektir. Allah’tan (c.c.), karşımızdaki kişiye iyilik, güzellik, esenlik vermesini dilemektir. Dolayısıyla selam verdiğimiz kişiye aynı zamanda dua etmiş oluyoruz. Kendisi için dua ettiğimizi, kendisinin iyiliğini istediğimizi bilen kişi bize yakınlık ve sevgi duyar. Böylece selamlaşmak, insanlar arasındaki ilişkileri geliştirir.

Günlük hayatta çevremizdeki insanlarla çeşitli ifadeleri kullanarak selamlaşabiliriz. Örneğin; sabahleyin uyandığımızda anne, baba ve kardeşlerimize, “günaydın, hayırlı sabahlar vb.” ifadelerle iyi dileklerimizi belirtebiliriz. Sabahleyin okula geldiğimizde de arkadaşlarımızı, “günaydın, merhaba, iyi günler vb.” ifadeleri söyleyerek selamlayabiliriz. Alışveriş için bir markete girdiğimizde “Selâmün aleyküm.” veya “Hayırlı işler.” diyerek markette çalışan kişiye selam verebiliriz. Apartman merdivenlerinde ya da sokakta karşılaştığımız komşu ve tanıdıklarımıza, “Merhaba, iyi günler.” diyebiliriz. Akşam karşılaştığımız bir kişiyle “İyi akşamlar.” diyerek selamlaşabiliriz.

Günlük hayatta farklı ifadeler kullanarak selamlaşmak mümkünse de selamlaşmanın en güzel şekli, “Selâmün aleyküm.” demektir. Bu ifade, “Selam, esenlik, iyilik, güzellik, hayırlı şeyler senin üzerine olsun.” anlamına gelir. Peygamberimiz (s.a.v.) insanlara, “Selâmün aleyküm.” veya “Es-selâmü aleyküm.” diyerek selam vermiştir. Dolayısıyla selam verirken bu ifadeyi kullanmak sünnettir ve bize sevap kazandırır. Biri bize, “Selâmün aleyküm.” diyerek selam verdiğinde biz de ona, “Ve aleyküm selam.” ifadesiyle karşılık veririz. Böylece karşımızdaki kişiye, “Ben de senin için iyilik, güzellik, hayır ve esenlik dilerim.” demiş oluyoruz.

Selam, Yüce Rabb’imizin (c.c.) en güzel isimlerinden yani esmâ-i hüsnâsından biridir. Rabb’imizin (c.c.) bu ismi; her türlü eksiklikten ve noksanlıktan uzak olan, yaratmasında kusursuz olan, kullarına; güvenlik, barış, esenlik ve sağlık veren vb. anlamlara gelir. Yüce Allah (c.c.), kullarını hem dünyada hem de ahirette korur. Onları selamete, esenliğe çıkarır.

İnsanlar birbirini sevmeli ve selamlaşmaya önem vermelidir.

Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.), selamlaşmaya çok önem vermiştir. Bizlere de böyle yapmayı tavsiye etmiştir. Örneğin, bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “İman etmedikçe, cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe (olgun bir) imana sahip olamazsınız. Size, yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şeyi haber vereyim mi? Aranızda selamı yayınız!..” (Müslim, İman, 93.) Hz. Muhammed (s.a.v.) başka bir hadisinde de “İnsanların Allah katında en makbulü ve ona en yakın olanı, önce selam verendir.” (Ebu Davud, Edeb, 133.) buyurarak selamı önce verenin daha fazla sevap kazanacağını açıklamıştır.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), yanında büyüttüğü Enes’e (r.a) şöyle nasihat etmiştir: “Oğlum! Ailenin yanına girdiğinde selam ver ki sana ve ev halkına bereket olsun.” (Ebu Davud, Edeb, İsti’zan, 10.) Böylece Hz. Peygamber (s.a.v.), selamlaşmanın aileye bereket ve huzur getireceğini ifade etmiştir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) selamlaşmanın adabı hakkında da açıklamalar yapmıştır. Örneğin, bir hadisinde bu konuyla ilgili olarak şöyle buyurmuştur: “Binekte olan yürüyene, yürüyen oturana, sayıca az olan çok olana, küçük büyüğe selam verir.” (Buhari, İsti’zan, 6-7; Müslim, Selam, 1.)

İnsanlarla selamlaşmak, onlarla iyi ilişkiler içinde olmamıza katkı sağlar. Selamlaşmak, çevremizdeki kişilerle dostluk ve arkadaşlık kurmamıza katkıda bulunur. Ayrıca Allah’ın (c.c.) rızasını kazanmamıza vesile olur. Çünkü selamlaşarak hem görgülü ve kibar bir insan olduğumuzu ortaya koyuyoruz hem de Rabb’imizin (c.c.) emrini ve Peygamberimizin (s.a.v.) sünnetini yerine getirmiş oluyoruz.

Eve vardığımızda aile bireylerimizle, okula geldiğimizde arkadaşlarımızla, yolda karşılaştığımız komşumuzla nasıl selamlaşabiliriz?

Hamd ve Şükür

Şükretmek ne demektir?
Siz neler için Allah’a (c.c.) şükredersiniz?

Yüce Allah (c.c.), canlı ve cansız pek çok varlık yaratmıştır. Bunlardan biri de insandır. Rabb’imiz (c.c.), biz insanları en güzel şekilde yaratmıştır. “Biz, insanı en güzel biçimde yarattık.” (Tîn suresi, 4. ayet.) ayetinde bu durum açıkça belirtilmektedir. Rabb’imiz (c.c.), biz insanları ayrıcalıklı ve üstün bir konumda var etmiştir. “Allah’ın nimetini saymaya kalksanız onu sayamazsınız…” (Nahl suresi, 18. ayet.) ayetinde de belirtildiği üzere Allah (c.c.) bize sayamayacağımız kadar çok nimet vermiştir. Onun verdiği nimetler olmasaydı bizler hayatımızı sürdüremezdik. Örneğin, Allah (c.c.); nefes alabilmemiz için havayı, içebilmemiz ve temizlenebilmemiz için suyu, beslenebilmemiz için çeşit çeşit sebze ve meyveleri, yiyecekleri var etmiştir. Etinden, sütünden ve gücünden faydalandığımız hayvanlar; dağlar, denizler, akarsular, yemyeşil ağaçlar, rengârenk çiçekler, seyretmekten zevk aldığımız doğal güzellikler de Allah’ın (c.c.) bizler için var ettiği nimetlere örnek olarak verilebilir. İnsan olarak yaratılmamız ve Müslüman olmamız da sahip olduğumuz en önemli nimetlerdendir.

Yüce Allah (c.c.), bizler için pek çok güzellik ve nimet yaratmıştır.

Gündelik hayatımızda çevremizdeki insanların bize iyilik yaptığına sık sık şahit olmuşuzdur. Örneğin; bazen de bir arkadaşımız bizimle kalemini paylaşır, bazen bir komşumuz evimize bir tabak çorba getirir, bazen elini öptüğümüz bir aile büyüğümüz harçlık veya hediye verir. Yere düştüğümüzde biri elimizden tutup bizi kaldırır. Bazen yoldan geçerken bir büyüğümüz bize yardım eder. Bu ve benzeri durumlarda bize iyilik yapan insanlara karşı minnet duyarız. Onlara karşı hissettiğimiz güzel duyguları kendilerine aktarmak isteriz. Bunun için de bize iyilik yapanlara biz de iyilik yapmak ister, onlara teşekkür etmeyi borç biliriz. “İyiliğin karşılığı yalnız iyiliktir.” (Rahmân suresi, 60. ayet.) ayetinde de belirtildiği üzere iyilik gören insanın yapması gereken şey, gördüğü iyiliğe iyilikle karşılık vermektir. Böyle yapmak insani bir davranıştır ve aynı zamanda görgü kuralıdır.

Günlük hayatta bize en küçük bir iyiliği dokunan kişiye teşekkür ediyorsak bizler için sayısız nimetleri yaratan Rabb’imize (c.c.) de hamd ve şükretmemiz gerekir. Şükür, sahip olduğumuz nimetleri bize verdiği için Allah’a (c.c.) teşekkür etmek, ona şükran ve minnet duygularımızı ifade etmektir. Hamd ise sözlükte iyilik, güzellik, üstünlük gibi anlamlara gelir. Dinî terim olarak ise hamd; nimetlerin ve güzelliklerin kaynağı ve sahibi olan Allah’ı (c.c.), övgü ve yüceltme sözleriyle anmak demektir. (Dinî Terimler Sözlüğü, s. 118, 344.) Hamd ve şükür, birbirinin yerine kullanılan ve yaklaşık olarak aynı anlama gelen iki kavramdır.

Bizler için her türlü nimeti yaratan Allah’a (c.c.) şükretmeliyiz.
Sahip olduğumuz nimetler için çeşitli ifadelerle Yüce Allah’a (c.c.) hamd edebilir, ona olan şükrümüzü belirtebiliriz. “Allah’a şükür.”, “Ya Rabbi şükür.”, “Elhamdülillah.”, “Hamdolsun.”, “Şükürler olsun.”, “Çok şükür.” vb. sözler, günlük hayatta sık kullandığımız şükür ifadelerine örnek olarak verilebilir. Bu ifadeleri birer cümle içinde kullanınız.

Günlük hayatta şükür ifadelerini sık sık kullanırız. Örneğin, biri bize selam verip “Nasılsın?” diye sorduğunda “Çok şükür iyiyim.” diye cevap verebiliriz. Yemekten sonra “Ya Rabbi, verdiğin nimetler için sana şükürler olsun.” diyebiliriz.

Hamd ve şükrün sadece dil ile yapılması yeterli değildir. Davranışlarımızla da Rabb’imize (c.c.) şükrümüzü ifade etmemiz gerekir. Çünkü Allah’ın (c.c.) istediği davranışları yapmak, yasakladığı kötülüklerden uzak durmak Rabb’imize (c.c.) hamd ve şükretmenin en önemli yollarındandır. Namaz kılmak bedenin; zekât ve sadaka vererek, hayır yapmak ise zenginliğin şükrü sayılır.

Allah’ın (c.c.) verdiği nimetleri onun istediği şekilde kullanmak da şükrün çeşitlerindendir. Örneğin, insanlara güzel söz söylemek, Allah’ı (c.c.) zikretmek, Kur’an-ı Kerim okumak dilin şükrüdür. Akıl nimetinin şükrü; varlıklar üzerinde düşünmek, Allah’ın (c.c.) varlığı hakkında tefekkür etmek, okuyup ilim öğrenmektir. Anne ve babamızın öğütlerini dinlemek, Kur’an dinlemek, bunun yanında dedikodu vb. şeylerden uzak durmak da kulak nimetinin şükrü sayılabilir.

“İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah’a da şükretmez.”
(Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, C 2, s. 258.)

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Allah’a (c.c.) hamd eder, verdiği nimetlerden dolayı ona şükretmeyi bir görev bilirdi. Rabb’ine (c.c.) olan şükrünü hem sözleri hem de davranışlarıyla ifade ederdi. Allah Resulü (s.a.v.), geceleri iyice yorgun düşünceye kadar namaz kılardı.

Bir gün Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) eşi Hz. Âişe (r.a.), “Ey Allah’ın Resulü! Senin geçmiş ve gelecek bütün günahların bağışlandığı hâlde neden bu kadar kendini yoruyorsun?” diye sordu. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.), eşine şu cevabı verdi: “Ey Âişe! Şükreden bir kul olmayayım mı?” (Buhârî, Teheccüd, 6.)

Sahip olduğumuz nimetlerin değerini bilir ve bunlar için şükredersek Yüce Allah (c.c.), şükrümüzün karşılığını hem bu dünyada hem de ahirette verecektir. Bu konuyla ilgili bir ayette şöyle buyrulmaktadır: “…Allah, onların mükâfatlarını tam öder ve lütfundan onlara fazlasını da verir. Şüphesiz o, çok bağışlayan, şükrün karşılığını bol bol verendir.” (Fâtır suresi, 30. ayet.)

Allah’a (c.c.) hamd etmek, şükretmek sahip olduğumuz nimetlerin artmasına da vesile olur. Rabb’imiz (c.c.), bu konuyla ilgili bir ayette şöyle buyurmaktadır: “…Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artıracağım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir!..” (İbrahim suresi, 7. ayet.)

Tekbir ve Salavat

“Tekbir getirmek, salavat getirmek” ifadelerinin anlamları hakkında neler biliyorsunuz?

Tekbir kavramı sözlükte; büyük görme, yüceltme, ululama, büyüklüğünü kabullenme anlamlarına gelir. İslami bir terim olarak ise Allah’ı (c.c.) yüceltmek amacıyla söylenen “Allâhü ekber.” sözüne tekbir denir. Tekbir ifadesi olan “Allâhü ekber.” sözünü söylemeye tekbir getirmek denir. Tekbir, Allah’a (c.c.) olan imanımızın bir göstergesidir. Bizler, tekbir getirerek Allah’ın (c.c.) en yüce ve mükemmel varlık olduğunu, sadece ona kulluk edileceğini ifade etmiş oluyoruz. Günde beş kez minarelerden okunan ezan da “Allâhü ekber.” ifadesiyle başlar. Ezan okunurken altı kez “Allâhü ekber.” ifadesi söylenir. Böylece her gün beş kez okunan ezanla camilerden Allah’ın (c.c.) yüceliği
ifade edilir.

Hayatımızın her anında, istediğimiz zaman tekbir getirerek, “Allâhü ekber.” diyerek Rabb’imizi (c.c.) yücelttiğimizi ifade edebiliriz. Bunun yanı sıra bazı özel zaman ve durumlarda da tekbir getiririz. Örneğin, namaza başlarken “Allâhü ekber.” diyerek tekbir getiririz.

Tekbir getirerek Allah’ın (c.c.) yüceliğini, büyüklüğünü ifade eder ve ona kulluk için hazır olduğumuzu belirtiriz. Namaz kılarken de birçok kez tekbir ifadesini söyleriz. Örneğin; rükûya eğilirken, secdeye giderken ve secdeden kalkarken “Allâhü ekber.” diyerek Rabb’imizi (c.c.) yücelttiğimizi ifade ederiz. Kur’an’da şöyle buyrulur: “Hamd; çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan, zillet ve âcizliğin gerektirdiği bir yardımcıya ihtiyacı bulunmayan Allah’a mahsustur de ve onu tekbir ile yücelt.” (İsrâ suresi, 111. ayet.)

Kurban Bayramı’nın arefe günü ikindi namazından başlayarak bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar olan zaman dilimi içinde, beş vakit namazın farzı kılınınca tekbir getirilir. Buna teşrik tekbirleri denir. Teşrik tekbiri şöyle getirilir: “Allâhü ekber Allâhü ekber. La ilâhe illallâhü vallâhü ekber. Allâhü ekber velillâhil hamd.” Teşrik tekbirinin anlamı şöyledir: “Allah en büyüktür, Allah en büyüktür. Allah’tan başka ilah yoktur. Allah en büyüktür. Bütün hamd ve övgüler Allah’a mahsustur.”

Namaza başlarken “Allâhü ekber.” diyerek tekbir alırız.

Salavat; Peygamberimizin (s.a.v.) adı anıldığında ya da duyulduğunda söylenen dua ifadesidir. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sağlığında onun sıhhat ve afiyet içerisinde olmasını arzu etmek, Allah (c.c.) katındaki derecesinin daha da artmasını istemek ve Allah’ın (c.c.) ona olan bağışlarının ahirette çoğalmasını dilemek için söylenen dua cümlesidir. Salavata, salât-ü selam da denilmektedir. (Dinî Terimler Sözlüğü, s.321.)

“Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed” ifadesi, en yaygın salavat ifadelerinden biridir. Bu ifade, “Allah’ın rahmeti, bereketi Hz. Muhammed’e ve onun ailesinin üzerine olsun.” anlamına gelir. Bunun dışındaki salavat ifadelerinden bazıları ise şöyle sıralanabilir:

“Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Resûlallah” (Allah’ın rahmeti ve selamı senin üzerine olsun ey Allah’ın Elçisi)

“Sallallâhu aleyhi ve sellem” (Allah, Hz. Muhammed’e rahmet etsin. Ona; iyilik, hayır ve esenlik versin.)

“Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammedinin nebiyyil ümmiyyi ve alâ âlihî ve sahbihî ve sellim” (Allah’ım! Hz. Muhammed’e, onun ailesine, sahabilerine rahmet et ve selamet yani iyilik, güzellik, hayırlar ver.) (Bu salavat ifadesi, diger zamanlarda olduğu gibi ülkemizde teravih namazı kılınırken iki selam arasında da okunmaktadır.)

Yukarıda verilenler dışında Allâhümme Salli ve Allâhümme Bârik duaları da salavat duaları adıyla bilinir. Bu duaları okuyarak Hz. Peygamber’e (s.a.v.) salavat getirmek mümkündür.

Kur’an-ı Kerim’de yer alan bir ayette; “Allah ve melekleri, Peygamber’e çok salavat getirirler. Ey müminler! Siz de ona salavat getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin.” (Ahzâb suresi, 56. ayet.) buyrulur. Bu ayet bizden, Peygamberimize (s.a.v.) salavat getirmemizi, onun için hayır duada bulunmamızı istemektedir. Hz. Peygamber (s.a.v.) de kendisine salavat getirmemizi istemiştir. Bir hadisinde, “Kıyamet günü insanların bana en yakını, en çok salavat getirendir.” (Tirmizî, Vitir, 21.) buyurmuştur.

Estağfirullah

Tövbe ve istiğfar ifadelerinin anlamlarını biliyor musunuz?

Estağfirullah ifadesi, “Allah’tan af ve bağışlanma isterim.” anlamına gelir ve bir dua cümlesidir. Buna istiğfar da denir. İstiğfar, Allah’tan af ve bağışlanma dilemektir. Günlük hayatta zaman zaman bilerek ya da bilmeyerek hata yapabiliriz. Rabb’imizin (c.c.) istemediği bir davranışta bulunabiliriz. Bazen istemeyerek de olsa hata yapıp günah işleyebiliriz. Böyle durumlarda hatamızı fark etmemiz ve Allah’tan (c.c.) af dilememiz gerekir. İşte “Estağfirullah”, Rabb’imizden (c.c.) af dilemek için söyleyebileceğimiz ifadelerden biridir.

Peygamberimiz (s.a.v.), “Günahından pişman olup tövbe eden kişi, hiç günah işlememiş gibidir.” (İbn-i Mâce, Zühd, 30.) buyurarak bizi tövbe etmeye yönlendirmiştir.

Hz. Peygamber (s.a.v.), tövbe ve istiğfar yoluyla sık sık Allah’tan (c.c.) bağışlanma dilemiştir. Böylece bizlere örnek olmuştur. Bir keresinde şunu söylemiştir: “Bazen benim kalbimde bir dalgınlık (ve sıkıntı) olur ve bu yüzden günde yüz defa Allah’a istiğfar ederim.” (Müslim, Zikir, 41.) Hz. Peygamber (s.a.v.), namazını kıldıktan sonra da üç kere istiğfar ederdi. (Müslim, Mesâcid, 135.) Bizler de Peygamberimizi (s.a.v.) örnek almalı, hata ve günah işlemesek bile sık sık “Estağfirullah” ifadesini söylemeliyiz. Böylece sevap kazanır, Rabb’imizi (c.c.) anmış oluruz.

Allah’a (c.c.) yönelip dua etmek, istiğfarda bulunmak güzel bir davranıştır.

Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Allah, istiğfara devam eden kimsenin her sıkıntısı için bir çıkış yolu ve her kederi için bir ferahlık sağlar. Onu, hiç beklemediği yerden rızıklandırır.” (Ebu Davud, Vitir, 26.)

Sübhânallah

“Allah’ı tesbih etmek”, “Allah’ı zikretmek” ne demektir?

Sübhânallah, günlük hayatta sık kullanılan bir ifadedir. Bu ifade, “Allah her türlü eksiklik, kusur ve ayıptan uzaktır.” anlamına gelir. Bu ifadeyi söylemek, Allah’ı (c.c.) zikretmek yani anmak anlamına da gelir ve çok sevaptır. Sübhânallah, aynı zamanda bir tesbih ifadesidir. Bu ifadeyi söyleyerek Allah’ı (c.c.) tesbih etmiş oluruz. Allah’ı (c.c.) tesbih etmek; onu zatında, sıfatlarında ve fiillerinde her türlü eksiklikten, noksanlıktan uzak tutmaktır. Kur’an’da yer alan çeşitli ayetlerde, Allah’ı (c.c.) tesbih etmemiz istenir. Örneğin, bir ayette şöyle buyrulur: “Sen, o ölümsüz ve daima diri olana (Allah’a) tevekkül et. Onu her türlü övgüyle yücelterek tesbih et.” (Furkân suresi, 58. ayet.)

Sübhânallah ifadesini gün içinde sık sık söyleyebiliriz. Her namazdan sonra da tesbih çekerken bu ifadeyi otuz üç kere söyleriz. Bunu yapmak çok sevaptır ve günahlarımızın affına vesile olur.

Peygamberimiz (s.a.v.) bir gün Ebu Zerr (r.a.) adlı sahabiye şöyle öğüt vermiştir: “Her namazın ardından otuz üç defa ‘Sübhânallah.’ diyerek Allah’ı tesbih edersin, otuz üç defa ‘Elhamdülillâh.’ diyerek ona hamd edersin, yine otuz üç defa ‘Allâhü ekber.’ diyerek tekbir getirirsin. Sonra da bunları, ‘Lâ ilâhe illallâhu vahdehû lâ şerîke leh. Lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr.’* (Anlamı: Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. O tektir. O’nun eşi ve ortağı yoktur. Mülk O’nundur, hamd O’nadır. O (Allah) her şeye kadirdir.) cümleleri ile bitirirsin. Günahın, denizin köpükleri kadar da olsa bağışlanır.” (Müslim, Mesâcid, 142.)

Sevap, Günah, Helal ve Haram

“Sevap kazanmak” ne demektir? Hangi davranışları yaparsak sevap kazanmış oluruz?

Sevap; kişinin iman, ibadet, ahlak ve tüm güzel davranışlarının karşılığı olarak Yüce Allah (c.c.) tarafından kendisine verilen ödüle denir. Rabb’imiz (c.c.) bizden her zaman güzel davranışlarda bulunmamızı ister. Kendimize ve başkalarına faydalı olacak hayırlı ameller işlememizi emreder. İyilik yapanları, güzel davranışlarda bulunanları ödüllendireceğini belirtir. Dolayısıyla bizler dinimizin emrettiği, Yüce Allah’ın (c.c.) yapmamızı istediği davranışları yaparsak sevap kazanmış oluruz. İşlediğimiz hayırlı ameller sayesinde Rabb’imizin (c.c.) rızasını ve sevgisini kazanırız. Emrettiği güzel davranışları yaptığımız için Allah (c.c.) da bizi ödüllendirir.

Yüce dinimizin yapılmasını emir ve tavsiye ettiği, kişiye ve topluma faydalı olan her güzel davranış sevaptır. Namaz kılmak, oruç tutmak, Kur’an okumak, çalışmak, muhtaç birine yardım etmek, hayvanlara iyi davranmak, kimsesizleri gözetmek sevap olan davranışlara örnek verilebilir.

Günah; dinin emir ve yasaklarına aykırı olarak yapılan söz, iş ve davranışlara denir. (Dinî Terimler Sözlüğü, s. 108.) Yüce dinimizin temel amaçlarından biri, insanların iyiliklere yönelmelerini, toplumda her türlü kötülüğün yok edilmesini sağlamaktır. Bu nedenle dinimiz, kişiye ve topluma zarar veren, insanlar arası ilişkileri olumsuz etkileyen her türlü söz ve davranışı yasaklamıştır. İşte dinimizin yasakladığı iş ve davranışları yapan kişi günah işlemiş olur. Rabb’imizin (c.c.) emrettiği ibadet ve davranışları yapmamak da dinimize göre günahtır. Anne ve babaya saygısızlık etmek, iftira atmak, dedikodu yapmak, içki içmek, kumar oynamak, hırsızlık yapmak günah olan davranışlara örnek olarak verilebilir. Allah’ın (c.c.) emirlerini yerine getirmemek, ibadetleri yapmamak, Allah’a (c.c.) şirk (ortak) koşmak da dinimizde büyük günahlardandır.

Haram; dinimizce yasaklanmış olan iş ve davranışlara denir. İslam dini, kişinin ve toplumun huzurunu, mutluluğunu hedefler. Bu sebeple de bireye ve topluma zarar veren her türlü kötü davranış ve alışkanlığı yasaklar. İşte dinimizin yasakladığı kötülükler, haram olarak adlandırılır. Örneğin; cana kıymak, yalan söylemek, iftira etmek, hile yapmak, başkasının hakkına el uzatmak, içki içmek, kumar oynamak gibi davranışlar haramdır. Kur’an-ı Kerim’de nelerin haram olduğuna ilişkin pek çok ayet vardır. Örneğin, bir ayette şöyle buyrulur: “De ki: Gelin Rabb’inizin size neleri haram kıldığını okuyayım: Ona hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin sizin de onların da rızkını biz veririz. Kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın ve Allah’ın yasakladığı cana haksız yere kıymayın! İşte bunlar Allah’ın size emrettikleridir. Umulur ki düşünüp anlarsınız.” (En’âm suresi, 151. ayet.)

Peygamberimiz (s.a.v.) bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Allah’a karşı takva sahibi olun. Dünyaya ait isteklerinizde ölçülü olun. Helal olanı alın, haram olanı terk edin.” (İbn-i Mâce, Ticaret, 2.)

Helal; dinimizin kullanılmasına, yapılmasına, yenilip içilmesine izin verdiği şeylere denir. Örneğin, çalışarak kazanılan para, miras yoluyla elde edilen mallar helaldir. Kur’an’da, “Artık Allah’ın size helal ve temiz olarak verdiği rızıklardan yiyin. Eğer yalnız ona ibadet ediyorsanız Allah’ın nimetine şükredin.” (Nahl suresi, 114. ayet.) buyrulur. Böylece yediğimiz ve içtiğimiz şeylerin helal olması gerektiği hatırlatılır. Peygamberimiz (s.a.v.) de bir hadisinde şöyle buyurmaktadır: “Helal, Allah’ın kitabında helal kıldıklarıdır. Haram da Allah’ın kitabında haram kıldıklarıdır. Hakkında bir şey demedikleri ise müsamaha gösterdiği şeylerdendir.”1 Esasen helal olan şeyler çok fazladır, haramlar ise sınırlıdır. Rabb’imiz (c.c.), “…Bütün iyi ve temiz şeyler size helal kılınmıştır…” (Mâide suresi, 4. ayet.) buyurarak bu hususa dikkat çekmektedir. Bu sebeple insanın, daima helal olanı araması, helal olanla yetinmesi gerekir.

Dinimizde kişiye ve topluma faydalı olmak amacıyla yapılan güzel iş ve davranışlara salih amel denir. Yüce Allah (c.c.); güzel davranışlarımızı karşılıksız bırakmayacağını, yaptığımız iyiliklerden dolayı bizi ödüllendireceğini Kur’an’ın birçok ayetinde belirtmektedir. Örneğin, bir ayette şöyle buyurmaktadır: “Erkek veya kadın, mümin olarak kim salih amel işlerse onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve mükâfatlarını, elbette yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz.” (Nahl suresi, 97. ayet.) Rabb’imiz (c.c.) başka bir ayette de salih amel işleyenleri şöyle övmektedir: “İman edip salih ameller işleyenlere gelince, halkın en hayırlısı da onlardır. Onların Rableri katındaki mükâfatları, zemininden ırmaklar akan, içinde devamlı olarak kalacakları Adn cennetleridir. Allah kendilerinden hoşnut olmuş, onlar da Allah’tan hoşnut olmuşlardır. Bu söylenenler, hep Rabb’inden korkanlar (ona saygı gösterenler) içindir.” (Beyyine suresi, 7 ve 8. ayetler.)

Allah (c.c.), güzel davranışlarda bulunanları ödüllendireceği gibi günah işleyenleri de cezalandıracaktır. Çünkü günah işleyenler hem Allah’ın (c.c.) emrine karşı gelmekte hem de kendilerine ve başkalarına zarar vermektedirler. Cenab-ı Allah (c.c.) bizi bu konuda şöyle uyarmaktadır: “Günahın açığını da gizlisini de bırakın! Çünkü günah işleyenler, yaptıklarının cezasını mutlaka çekeceklerdir.” (En’âm suresi, 120. ayet.) Öyleyse bizler açık ya da gizli her türlü kötülükten, haram ve günah olan işlerden kaçınmalıyız. Her zaman dinimizin emir ve yasaklarına uymaya, güzel davranışlarda bulunmaya ve kötülüklerden uzak durmaya önem vermeliyiz.

Dinimiz, güzel davranışlarda bulunmamızı öğütler.

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir