Asker ağlamaz arkadaş! Sen niçin ağlıyorsun?

Atatürk

Asker ağlamaz arkadaş! Sen niçin ağlıyorsun?

ASKER AĞLAMAZ ARKADAŞ

Atatürk, 19 Mayıs bin dokuz yüz on dokuzda Samsun’a çıktıktan sonra kentte dolaşır. Halkla görüşmeler yaparken bir yerde üstü başı yırtık, postalları delinmiş bir er hemen dikkatini çeker. Bir deri bir kemik kalmış, yüzü bakır rengini almış bu erin durumuyla ilgilenmek ister. Yanındakilerle birlikte bu perişan kılıklı ere doğru ilerler. Erin içini çeke çeke ağladığını görür. Ona sorar:

– Asker ağlamaz arkadaş! Sen niçin ağlıyorsun?

Er irkilir, başını kaldırır. Kendisine seslenen kişinin yüzü, ona hiç de yabancı gelmez. Bir an gözlerini kapar, belleğini zorlar. Karşısındaki kalpaklı kişinin Çanakkale’de kendilerine komutanlık yapmış olan Mustafa Kemal olduğunu anlar. Hemen toparlanır, yay gibi selam durumuna geçer.

– Söyle, niçin ağlıyorsun?

Anadolu’nun bu yanık yürekli çocuğu içini çekerek şöyle yakınır:

– Düşman, ülkemizin her köşesine girdi. Böyle bir zamanda hükûmet beni terhis etti, koyuverdi. Silahımı elimden aldı. Yurdumu nasıl savunacağım, düşmana nasıl haddini bildireceğim?

Atatürk, bir elini erin omzuna koyar:

– Üzülme çocuğum, der, gel benimle!

Ona, Samsun’daki asker eşyası ambarından yeni bir giysi, şapka ve postal verirler. Bir güzel de silahlandırırlar.

Atatürk’ün, Anadolu’ya ayak basar basmaz yanına aldığı ilk er de bu Mehmetçik olur.

A. Ferhan OĞUZKAN

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir